ALWAYS BEAUTY IN THE WORLD - Macy Gray

10 Aralık 2008 Çarşamba

* TUTSAKLIK VE ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE...

ÖZGÜR OLAN HANGİSİ,
HANGİSİ DAHA TUTSAK ?..
















Kafesteki kuşu severim, özgür olmadığından belki de çok hüzünlü...















Avcumdaki minik mavi kuş ne kadar özgür peki?..















Ya akvaryumdaki köpekbalığı?..

Ve kıyıdan bin metre uzakta kalmış tekne...Hangisi daha yakın, hangisi daha uzak özgürlüğüne?..

.

11 Mayıs 2008 Pazar

*Doğu'dan yeni bir öykü

BABAANNEMİN KAZ YAVRULARI


Babam bana çocukluğunu defalarca anlattı. Bazen oyunlarını, bazen arkadaşlarını ve bazen de evcil hayvanlarını öykü gibi anlatıp benim zihnimde canlandırdı. Onun anlattıkları ve canlandırdıkları içinde beni en çok etkileyen babaannemin bir zamanlar büyüttüğü kaz yavruları oldu. Aslında "kaz yavrularının acıklı sonu" da diyebiliriz...

Yıllar önce İlmak ailesi Oltu’da yaşıyordu. Babaannem, dedem, o zamanlar bir çocuk olan babam, amcam ve halalarım Oltu’da büyüdüler. Dedemin Oltu'daki evi ırmağın kıyısındaydı…

Irmak dediğim Oltu Çayı aslında dereden büyük, ırmaktan küçük bir akarsuydu. Çoruh nehrinin yarısı... Dedemin evine o kadar yakında ki pencereden uçurulan kağıt uçaklar ırmağın yüzeyine konuyorlardı.

Bu evde oturdukları yıllarda ailedeki herkesin bir eğlencesi vardı. Dedem, evle ırmağın arasına fidanlar dikiyor, amcam ve babam oltayla balık tutmayı deniyordu. Babaannemin eğlencesi ise küçük kaz yavrularıydı. Onlar, akşama kadar ırmakta oynayıp karınları acıkınca kümesin önüne toplanıyordu. Tıslayarak yemek istiyorlardı.

Kümes hayvanları yumurtadan çıktıktan sonra gördükleri ilk canlıyı anne zannedermiş. Kaz yavruları da babaannemi anneleri zannetmişler.

Sonra bir gün babaannem evdeki bayat ekmekleri alarak kümesin yolunu tuttu. Dışarıya çıktığında bir gariplik olduğunu hemen anladı. Kümeste hiç ses yoktu. Adımları hızlandı. Irmağın kıyısına geldiğinde şaşkınlıktan donakaldı. Kümesin kapısı kırılmış, içerdeki şirin kaz yavrularının hepsi öldürülmüştü. Bunu yapan insan olamazdı…

Dedemler birkaç yıl sonra o evden ayrıldılar ama hiç kimse kaz yavrularının vahşice öldürülüşünü unutmadı. Onları kim, neden öldürmüştü? Babaannem bu gün bile bu soruların yanıtını arıyor.

.

24 Nisan 2008 Perşembe

16 Mart 2008 Pazar

* GÜLE GÜLE ŞANSLI !...

(Şanslı'ya...)














Çok üzüldüm küçük mavi kuşum Şanslı
Açık kalan pencereden uçup gidince...
Sonra üzülmemeye karar verdim,
"O artık özgür!" dedim...

Yiyecek bulması çok zor olacak belki
Ama benim öğrettiklerimden
Çok daha fazlasını öğrenecek doğada.
Belgesellerdeki hayvanlar gibi
Hayatını sürdürecek

Çünkü o çok akıllı.
Belki bir gün ziyaretime gelecek!

O gelinceye kadar
Ben gördüğüm bütün kuşlara
Yardım edeceğim.

"Şanslı'yı tanıyor musunuz,
O'nu görürseniz
Çok özlediğimi söyleyin..." diyeceğim...
...
"Ve söyleyin ki
Yuvası balkonda duruyor,
Kapısı da hep açık;
Eğer dönmek isterse..."
.

10 Mart 2008 Pazartesi

BİR ŞİİR... (Yazan: Doğu İlmak)

ÖĞRETMENİM…

-İlk öğretmenlerim Hülya, Zerrin ve Nilgün Hanımlara…-
(Üçünü de hala çok seviyorum...)


Öğretmenim, akıl ve cesaret tek sizde,
Atatürk gibi iyisiniz.
Hem cesaret hem akıl,
Benim canım öğretmenim…

Siz gidince karanlık oluyor,
Siz gelince aydınlık oluyor.
Güneş gibi parlıyorsunuz
Benim canım öğretmenim…

Dünya hep bekler doğmanızı,
Biz de sizi bekleriz,
Güneşten daha parlaksınız
Benim canım öğretmenim.

Sınıftaki çocukların
Kalpleri çın çın eder sizi görünce,
Siz bizi yaşattınız,
Ellerinizden öpüyorum öğretmenim…


Doğu İlmak

6 Mart 2008 Perşembe

* BİR FABL... (Yazan:Doğu İlmak)

AYI İLE KAPLAN


Bir zamanlar, dağların ve ormanların ülkesinde
Bir kaplan ile bir ayı yaşarmış.
Hiçbir neden yokken kavgaya tutuşmuşlar,
Amaçları tepedeki en güzel yeri almakmış.
Sabahtan akşama kadar vuruşmuşlar, Sonunda ayı kazanmış bu kavgayı,
Pençe vurarak yere sermiş kaplanı.
Ayı “Oh, şu güzel yer artık benim,
Burada bir güzel dinleneyim.”
Deyince kaplan şunu söylemiş:
“Ben bu fırsatı nasıl kaçırdım,
Şimdi ayının yerinde ben olurdum
Eğer aklımı kullansaydım.”

Biraz sonra ormanın kralı gelmiş.
Bir kükremiş, bir bağırmış,
Ayı dağların arkasına kaçmış.
Kaplan da gerçeği anlamış:
“Güçlü olandan daha güçlü var!”
Meğer ayı ile kaplan boşuna yorulmuşlar.

Kavga etmek boşuna, herkesin yeri bellidir.
Güçlü olmak değil akıllı olmak önemlidir!..


Yazan: Doğu İlmak

2 Mart 2008 Pazar


* DİKKAT TELEFON ÇALIYOR !!!

(Sosyal Bilgiler dersi Performans Çalışması)

TELEFON DEDİĞİMİZ TEKNOLOJİ HARİKASI HAKKINDA BİR ARAŞTIRMA


DOĞU İLMAK
İDV ÖZEL BİLKENT İLKÖĞRETİM OKULU
4-D SINIFI, NO: 69




PERFORMANS GÖREVİ -
BÖLÜMLER:


1: Geçmişten bugüne “TELEFON”
2: Telefonun yararları
3: Telefonun insan yaşamına olumsuz etkileri ve yanlış kullanım
4: Telefonun yanlış kullanımını önleyici bilgiler
5: Kaynakça




1: Geçmişten bugüne “TELEFON

Tarihçe:
İlk telefon Alman mucid Alexander Graham Bell tarafından bulunmuş ve 1861 yılında Frankfurt şehrinde Fizik Derneğine tanıtmıştır. Asıl düşüncesi sağır ve ağır işitenlere kolaylık getirmek istemesi idi. 1876 yılında Graham Bell tarafından patentlenmiştir.
Teknoloji:
Telefon ilk olarak telgraf sistemine benzer iki bağlantı üzerinden konuşulacak şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Çoğu defa bir bağlantı demir tel, diğer bağlantı ise toprak olduğu için yitimler fazla ve sesler karışık olarak işitiliyordu. Bakır alaşımlarının gelişmesiyle tel sayısı arttırıldı. Konuşma sayıları arttıkça bağlantılar yetişmemeye başladı. 1886 yılında tek devreden değişik frekanslarla ses gönderen bir aygıt (multiplex) devresi yapıldı. Uzun hatlara konulan yükselticilerle kayıplar giderildi.
Telefonda büyük adım, operatör kullanmaksızın yapılan otomatik konuşmalardır. 1891 yılında geliştirilen Strowger otomatik arayıcıyla araya operatör girmeden aboneler birbirine bağlanabilmiştir. Bu düzenek 1920 yılında Bell düzeneği olarak geliştirilmiştir. 18 Ekim 1892'de Chicago ve New York arasında ilk uzun telefon hattı açıldı. 1948 yılından sonra ise transistörün sahneye çıkmasıyla elektromanyetik röle sistemler yerini, elektronik devrelere bırakmıştır. Elektronik arayıcı sistem ilk olarak 1965 yılında ABD'de servise konulmuştur.
Telefonda atılan diğer büyük adım da, uzak mesafe konuşmalarında yüksek frekanslı radyo yayınlarından yararlanılmasıdır. 150-300 km aralıklarla yer alan röle istasyonları konuşmaları koaks kablolardan ve havadan elektromanyetik yayın şeklinde iletmektedir. Frekans yükseldikçe tek bağlantı üzerinden konuşma kanal sayısı da yükselmektedir. Böyle bir sistemle iki röle istasyonu arasında aynı anda 3600 konuşma yapmak olasıdır.
Bu gelişmeyi uydular aracılığıyla yapılan konuşmalar izlemiştir.
Anakaralar arası telefon konuşmaları 1915 yılında başlamıştır. İlk konuşma Paris'le ABD'de Arlington arasında yapılmıştır. Anakaralar arası telefon konuşmalarında güçlü radyo alıcı vericileri kullanılıyordu. İyonosferin etkisi konuşmaları zorlaştırdığı için sualtı kabloları kullanılmaya başlandı. İlk sualtı kablosuyla telefon görüşmeleri 1950 yılında Florida ile Havana arasında 185 km'lik uzaklıkta yapıldı. Sonuç doyurucu olduğu için 1956 yılında New York ile Londra arasına aynı düzenek kuruldu.
Uydu aracılığıyla anakaralar arası ilk telefon konuşmaları 1960 yılında başladı. Echo 1 isimli uyduyla ABD'nin doğu yakası ile batı yakası arasında telefon bağlantısı sağlanınca bunu Telstar I, Telstar 2 ve diğer uydular izledi. Bugün uyduların devreye girmesiyle gemi ya da uçaklarla otomatik telefon konuşması yapılabilmektedir. 1985 yılında uzay mekiği Discovery'nin yörüngeye koyduğu uydulardan biri aynı anda 20.000 konuşma yapabilmeye olanak verecek güçtedir.
Türkiye'de ilk telefon:
Türkiye'de ilk telefon 1908 senesinde İstanbul’da Beyoğlu’ndaki iki banka binası arasında kullanıldı. Kadıköy ve Beyoğlu santralleri 1911 senesinde hizmete açıldı. İlk otomatik telefon santrali ise 1926 senesinde Ankara'da kuruldu. Ardından diğer il merkezlerinde de telefon santralleri kurulmaya başlandı. Kısa bir süre sonra kurulan santraller aracılığıyla bütün iller arası telefon haberleşmesi başlamış oldu. PTT'nin 1970'lerden sonra yaptığı çalışmalarla telefon, Türkiye'de geç olmakla beraber, hızla yayılmaya başladı. 1985 yılından sonra ise telefon ağı bütün Türkiye’yi kapsadı ve iki kattan fazla genişledi.



2: Telefonun Yararları

Telefonun hayatımıza getirdiği kolaylıklar saymakla bitmez. Ulaşım, haberleşme, güvenlik, sağlık, eğitim…gibi sayısız alanda telefonu kullanırız. Eğer telefon olmasaydı bütün alanlarda elimiz kolumuz bağlanırdı.

Sevdiklerimizle haberleşmenin en kolay yolu yine telefondur. Uzaktaki akrabalarımızı, askerdeki kardeşimizi, iş gezisindeki babamızı, okul servisini merak eden annemizi, yemek siparişi vereceğimiz lokantayı, ödev soracağımız öğretmenimizi ve daha yüzlerce kişiyi hep telefonla ararız.

Telefon, bazı zamanlarda da hayat kurtarır: Örneğin bir kazayı ya da yangını, ilgili kişilere telefonla bildiririz. Ambulansı telefonla çağırırız.

İş dünyası, telefon olmadan yürümez: Örneğin bankalar telefonla haberleşmeden işlerini yürütemezler. Müşterilerini veya başka şubeleri telefonla ararlar. Telefonun daha gelişmiş hali olan internet yine iş dünyası için çok önemlidir.

Şimdi bir hayal kuralım… Hayatımızdan telefonu çıkaralım. Ev, iş ve cep telefonlarını sadece bir gün kullanmayalım. Ne kadar çok şey aksar. Her alanda kargaşa çıkar. Haberleşemediğimiz için hiçbir iş yapamayız. Sadece yanımızda olan kişilerle iş yapabiliriz.

Bu küçük hayal bile telefonun ne kadar yararlı bir buluş olduğunu anlamamıza yeter…



3: Telefonun İnsan Yaşamına Olumsuz Etkileri ve Yanlış Kullanım

Teknolojinin bütün ürünleri hem yararlı hem de zararlı olabilir. İlaçlar bile fazla alınınca insanı öldürür. Telefon için de bu geçerlidir. Yerinde kullanılan telefon yararlıyken fazla ya da bilinçsiz kullanılan telefon insana zarar verebilir. Özellikle cep telefonları, radyo dalgaları kullandıkları için insan sağlığını bozabilirler…

Telefon bizi sevdiklerimize bağlar ama sadece telefon kullanırsak sevdiklerimizden kopabiliriz. Şimdi insanlar, yakınlarını ziyaret etmeyi unutuyorlar. Bunun yerine bir mesaj gönderiyorlar ya da telefonla birkaç dakika konuşuyorlar. Bu davranış gittikçe yaygınlaşıyor. İnsanlar birbirinden kopuyorlar.

Telefonu sadece iyi kalpli insanlar kullanmıyor, kötüler de telefonla haberleşiyorlar. Örneğin teröristler cep telefonuyla haberleşiyorlar ya da bombaları uzaktan patlatıyorlar.

Uçakların, yanlış yerde kullanılan cep telefonları yüzünden düştükleri söylenir. Sorun radyo dalgalarının karışmasından kaynaklanıyormuş.

Telefon icat edilmeden önce telefon sapıkları yoktu. Şimdi ruhsal yapısı bozuk bazı insanlar telefonu kullanarak başkalarını mutsuz ediyorlar…

Bütün bu örneklerde suçlu olan şey telefon değil onu kullanan kötü insanlardır. Bence yerinde ve yeterince kullanırsak telefon hayatımızı en fazla kolaylaştıran icattır. 1861 yılından bugüne dek, neredeyse 150 yıldır insanlara zarardan çok daha fazla yarar sağlamıştır…



4: Telefonun Yanlış Kullanımını Önleyici Bilgiler

Telefon kullanırken zarar görmemek için şunlara dikkat etmeliyiz:

1: Başkalarını rahatsız etmemek için, telefonumuzu sadece gerektiği zaman kullanmalıyız.

2: Cep telefonlarının yaydığı dalgaların beynimize zarar vermemesi için günde en fazla 10 dakika konuşmalıyız.

3: Doğal felaketler yaşandığında, örneğin depremlerde telefonları fazla meşgul etmemeliyiz. Böylece yardıma ihtiyaç duyan kişiler telefondan yararlanabilirler.

4: Radyo dalgalarından etkilenen aletlerin olduğu yerlerde örneğin hastanelerde ya da uçaklarda cep telefonu kullanmamalıyız. Böylece insanların yaşamını tehlikeye atmamış oluruz.

5: Ortak kullanılan telefonları fazla meşgul etmemeliyiz. O sırada birilerinin çok önemli görüşme yapması gerekebilir.



5: Kaynakça

1) Gelişim Hachette Ansiklopedisi, İstanbul-1990 (Cilt 8)
2) Aletler ve Makineler, Bilgi Yayınları
3) Okul Ansiklopedisi, 6. Cilt
4) http://tr.wikipedia.org/wiki/Telefon
5) http://www.gulmece.com/karikatur/bilgisayar/santral.jpg

22 Şubat 2008 Cuma

* DOĞU'DAN BİR ÖYKÜ

BİSİKLET HAYALİ (öykü)

Küçük Can’ın en büyük hayali bir bisiklete sahip olmaktı. Can, Beşinci sınıfa gidiyordu ve o zamana kadar hiç bisikleti olmamıştı.

Can, hayalini babasına anlattı. Sonra mahalledeki ayakkabı tamircisinin çok güzel bir bisiklet sattığını da söyledi. Babası da o bisikleti görmüştü. Fakat bir sorun vardı: Ayakkabıcının sattığı bisiklet hem büyük hem de pahalıydı. Can’ın babası boyacılık yapıyordu ve o parayı bulması çok zordu.

Can, babası ile konuştuktan sonra umudunu yitirdi. Artık çok üzgün bir çocuktu. Üstelik babası da iş için uzak bir yere gitti.

Bir ay sonra Can’ın babası eve döndü. Kapıdan girer girmez oğluna sarıldı, “Kapının önünde seni bekleyen bir sürpriz var!” dedi. Can dışarı çıkınca hayal ettiği bisikleti gördü. Bisiklet gerçekten büyüktü ama Can da büyüyordu. Babasına, bisikleti bir büyüdükten sonra kullanacağı sözünü verdi.

Babası, Can’ın hayalini gerçekleştirmek için zor bir iş yapmıştı ama sonunda O da oğlu da mutlu olmuştu. Ertesi gün Can erkenden arkadaşlarına koştu: “Artık benim de bir bisikletim var” dedi. Birkaç yıl sonra Can kendi mahallesindeki en iyi bisiklet kullanıcısı oldu…

DOĞU İLMAK
Özel Bilkent İlköğretim Okulu
4-D Sınıfı